MeFENDİ

Efendiler ve Efendileri... aaaa ve Aaaa.

MeFENDİ

Enemın...

mefendi

Ne kadar güzel...

˒Bölümler ˒Denemeler


Ne Kadar Güzel Bir Şey Aslında Çalışmak –Sürekli-!

 

“Tanrının kendi içinde özümsediği ve insanların hamuruna kattığı kapitalizmin yükünü iyice hissetmeye başladım artık. Tırnaklarımla kazandığım haklarımı kaybediyorum ya da kazandığımı zan ettiğim haklarımı. Ve hala hakkım olan bir şeyi nasıl kazandığımı ya da kazanmak zorunda olduğumu anlayamıyorum. “Nefes almayı hak ediyorsun ama aldığın nefesi hak ettiğini ispatlamak için; aldığın nefesin hakkını vermen gerekiyor.” Bana da çok saçma geldi ama bunu sadece insanlar değil, tanrı(lar) da söylüyor(emrediyor). (KAPİTALİZM)”  M.E.K.

 

Yukarıdaki cümlelere katılabilirsiniz. Tam aksini de düşünebilirsiniz. Mesele yazıdan ne anladığınız değil mesele, bir şeyler anlayıp anlamadığınız. Çünkü anlayabilen bir insan, er geç doğru şeyi anlar. Bunun için her gün gazete okumaya, haberleri izlemeye, ciltlerce kitap okumaya gerek yok. Sadece anlamak gerekiyor içerisinde anlam olan tek bir cümleyi bile. Sonrası kendiliğinden gelir.

Ama bazen nedense anlamak istemiyoruz doğruları, gerçekleri görmek istemiyoruz. İnsanlarla olan yaşantımızda, hepimizin çevresini saran bir daire var. Kimisinde dar, kimisindeyse daha geniştir  bu daireler. Bazılarının daireleri o kadar dardır ki; kendilerinden başkasını düşünmezler. Sadece kendilerinin ne olduğunu, ne yaptığını ve ne yapacağını düşünürler. Bir şeyler yaparken karşılarında insanlar olur ya da yanlarında olur ve birlikte bir şeyler yaparlar. Buna rağmen hiç düşünmezler diğerini ve yanındakini. Ne gerek var ki düşünmeye zaten… Bazılarının daireleri ise daha geniştir. Ailelerini düşünürler, bazıları diğer akrabalarını da içerisine alacak kadar genişletmiştir dairelerini. Bazıları ise sadece kendi ideolojik düşüncelerini benimseyen insanları kapsayacak dairelere sahiptirler

Bazıları saf tutarlar Allah’ın rızasını kazanmak için. Yalvarıp yakarırlar, bazen de nutuk atarlar… Düşünmezler çoğu zaman yanı başlarındaki insanın Allah’ın rızasını kazanıp kazanmadığını. Acaba ben Allah’ın rızasını kazandım mı diye düşünürler çoğu zaman. Ellerini açıp dua ederler dünyalık rahatları için. Huzur mutluluk isterler en başta bu hayatları için, en sonda da cenneti isterler diğer alemdeki hayatları için. Kendileri için sonra da en sevdikleri için dua ederler, eğer aceleleri yoksa, yanı başındakilere de dua ederler bazen. Çünkü Tanrıları öyle söylüyor onlara; kendin için istediğini kardeşin için de iste!

Museviler için söyleyecek fazla bir şey yok. Onlar, Tanrı’nın dünyayı yaratma sebepleridir…

İslamiyet’i kabul eden insanlar için; Kur’an’daki ayetler bin dört yüz küsür yıldır değişmemiştir. Hala doğrudur bu ayetler ve günümüz zamanına da ışık tutmaktadır. Doğrudur… Ama nedense müslüman insanlar, bu düşünceyi sadece teorikte belirtirler. Pratiğe geldiği zaman; peygamberin yanındaki sahabeler gibi tüm varlıklarını bu yola(Allah yoluna) harcayanları daha azdır mesela. Çoğu bu yol içerisinde zenginleşir. Bazıları da o kadar zengindir ki, nedense bu yola himmet ede ede bitiremezler varlıklarını. O sahabeler öldükleri zaman kefen bulamayacak kadar harcamışlardı varlıklarını. Tabi ki yine de bu derece yapan insanlar yok diyemem. Ama insanlara bu yolda tüm varlıklarını feda etmesini isteyen bir inanışta; ‘Müslüman’ın zengini, fakirinden daha iyidir.’(*) anlayışı da olduğu için bu eleştiriyi yapıyorum ben. Yoksa ‘Evet tüm varlığını harcamak iyi olur bu yolda ama nedense bazı insanlar bunu yapmıyor ve bu insanların da hesabı vardır. Yapanın sevabı daha çok olur.’ Şeklinde bir cevap gelebilirdi ve ben eleştiremezdim. Ama hem zenginliği özendiren hem de tüm varlığını bu yola harcamak gerektiği çelişkisini bu sistem içerisinde barındıran insanları eleştiriyorum, haddim olmasa da…

Ayrıca Allah boş duranı sevmez… Çalışmak gerekir –sürekli-. Boş durmamak gerekir hiçbir zaman. Hele ibadetse çalışmak, bu dünya için değilse dahi diğer dünya için çalışmalı -sürekli- insan… Belli mi olur, belki de hala içimizde dünya malını sevmeyen müslüman kardeşlerimiz vardır…

İseviler ise, Tanrı’nın çocukları… Onlar hakkında bir şey söylemek ne haddime. Yalnız, başlarındaki Tanrı’nın muhasebecilerinden kurtulsalardı, sanırım ortaçağ gibi uzun bir zamanı da bilim ve felsefeyle geçirebilirlerdi(*). Ve Nietzsche’nin düşüncelerini hala idrak etmeye çalışıyor olmazlardı. Ne kadar büyük bir kayıp...

Semavi olmayıp, bir düşünürün öğretilerinden oluşan dinlerin peşinden giden insanlar da baya fazla var dünyada. Onları hoş görebiliyorum, çünkü; insan hata yapar… Ama onlar da hataların peşinden giderek hata yapıyorlar!

“Hiçbir Tanrı’ya inanmayan veya hiçbir dini benimsemeyen insanlar… Acıyorum onlara… Suçlayacakları bir Tanrı’ları bile yok.” M.K.

Bazıları başarılı olmak için çalışır sürekli. En iyi işi, ücreti, evi, arabayı, eşi ve bunun gibi daha ne varsa, bunları elde etmek için çalışır sürekli bazı insanlar. Yetinmeyi bilmezler hiçbir zaman. Çünkü onlar her aşamayı atladığında yeni bir duvar çıkar önlerine aşmaları için. Öncekinden daha yüksektir bu yeni duvar ama onu da aşabilir insan, aşmak zorundadır! Aksi taktirde daha önce geçtiği engellerin, rakiplerin, zorlukların bir anlamı kalmaz ne onun ne de diğer insanların gözünde. Taki ölüm gelene kadar. Şimdilerde onu da aşmaya uğraşıyor insan. Önümüzdeki yirmi yıl içerisinde yaklaşık bin yıl yaşayacak insanın dünyaya geleceğini düşünüyor genetik mühendisleri. Tabi dünyayı o zamana kadar diğer bilim adamları öldürmezse… Ne fark eder ki, ister altmış ister yetmiş ister bin yıl boyunca yaşasın bu koşuşturmada ya da hiç ölmesin isterseniz bu insan. Sonuçta sürekli karşısına yeni engeller, duvarlar,  rakipler çıkacak ve bu insanlar sürekli bu aşamaları atlamakla uğraşacak. Ve unutacak her zaman, içerisinde yaşadığı dünyanın güzelliklerini; insanların yüzlerindeki değil de kalplerindeki sevgileri, göremeyecekler hiçbir zaman. Ve tükenecek İnsan! Tıbbi tedaviler yeterli olmayacak sağlık sorunlarını çözmede. En sonunda da psikolog birkaç ilaç yazıp teşhisini koyacak: Tükenmişlik Sendromu!

Ne kadar güzel bir şey aslında çalışmak -sürekli-!(*) İnsan hiç boşa vakit geçirmiyor. Sürekli kazanıyor, sürekli zenginliğini artıyor. Oğluna da bir araba almayı hangi baba istemez, oğluna da bir şirket kurmayı. Kim istemez; torunun önünde diğer insanların saygıyla eğilmesini, önünü iliklemesini, efendi diye hitap etmesini. Ne olacak yetecek kadar parası varsa yedi sülalesine… Kazanmak lazım sürekli, kefenin cebinde götürmeyecek olsa da diğer dünyaya.

Ne kadar güzel bir şey aslında çalışmak –sürekli-! Sıfır rakımdan Everest’in tepesine çıkabilir insan çalışarak -sürekli-. Açlık sınırının bin beş yüz lira olduğu bir ülkede mesela; altı yüz  elli liraya(*) bir çocuklu  bir aile geçindiren bir insan, eğer namusuyla, şerefiyle, hiç haram yemeden(*),çocuğunu okutmayıp, eşine zaten normalin altındaki hayat şartlarında dahi yaşatmayıp daha zor şartlarda yaşatırsa,hayatlarında zaten olmayan lüksü kaldıramayacağı için, günlük yemeği tek öğüne indirirse(Zat-ı mübarek’in birisi,tek öğün yemek yiyen insanın asıl insan olduğunu söylemişti) ve her ay üç yüz lira tasarruf edebilirse(Şaka yapıyorum,tabi ki bu imkansız; bu kadar biriktirdiğini farz ediyorum) yılda toplam üç bin altı yüz lira ve beş yılda on sekiz bin lira biriktirir. Bu paraya ne alınmaz ki; beş bin lirasına Antep’te en ucuz Antep evi denen tek gözlü bir ev satın alabilir. Beş bin lirasına da Renault Stix bir araba alabilir. Kalan sekiz bin lirayı da dilediği gibi harcasın (Bu arada ailenin tek çocuğu, günde bir öğün yemek yediği için mide fasatı geçirip ölür. Eş de ölmek üzeredir. ). Daha ne olsun,bir işçi dahi beş yıl tasarruf sonunda bir ev ve araba sahibi olabiliyor ve yanına harcayacağı kocaman bir sekiz bin lirası kalıyor beş yıllık tasarruf sonunda. Aynı evde, aynı arabayla emekli olana kadar otuz yıl çalışsa, toplam da doksan sekiz bin lira, yuvarlarsak yüz bin lira biriktirebilir! Evet tam 100.000 lira biriktirir. Bu paraya ölmeden hemen önce, oğluna bir bakkal dükkanı açabilir sanırım. Sonra da oğlu da babası gibi -adam- olur ve o da çalışır –sürekli-. Sonra o da oğluna bir market açar ölmeden hemen önce. İlk adamın torunu da oğluna iki market daha açarsa aynı şartlarda çalışıp, bir marketler zinciri ortaya çıkar. Bu böyle devam ederse baya bir kuşak sonra bu ailenin varisi ülkemizin en zenginlerden birisi olabilir.(Hesaptaki eksiklikler için özür dilerim. Çünkü daha derin inceleseydim adam da ölecekti…)  Bu arada ülkemizin en zenginlerinden birisi Adana ovalarında şerbet dağıtarak sıfırdan ülkemizin en zengin birkaç insanından birisi olmuştu.(**) Onun da bir hesabı vardır… Ama şimdi burada onu da açıklayıp iyice kafanızı sulandırmaya gerek yok sanırım.

Ne kadar güzel bir şey aslında çalışmak –sürekli-! Sen çıkarken diğerlerinin geride kalmasının ne önemi var? Herkes üniversiteli olursa bu inşaatların amelesi kim olur diyordu ustam bana. Herkes efendi olursa, kim hizmet edecek efendilere!

Ne kadar güzel bir şey aslından çalışmak –sürekli-! Bu dünya için çalışmanı ibadetten sayıp, diğer dünya hazinene altınlar katan bir Tanrı’n olduktan sonra!

Ne kadar güzel bir şey aslında çalışmak –sürekli-! Anlamadığın halde nasıl kazandığını bu dünyada!

 

….

 

 

MeFENDİ

16.07.2011

 

 

Bugün 1 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!

Tarihte Bugün v.5.0
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol